Beylerbeyi: Bir Köye Rütbe Vermek
İstanbul’un sakinliğiyle gönülleri fetheden semti Beylerbeyi ’ndeyiz. Özellikle 17. Yüzyıldan itibaren yerleşimin arttığı semtin o dönemki sakinleri saray ve çevresinin adamları olduğu için, yöre halkı buraya kibarlar semti adını takmış.
Saray demişken semtin simgesi olan Beylerbeyi Sarayı’nı anlatmadan olmaz. Boğaziçi’nin en güzel yerlerinden birine konuşlanmış Saray, bahçesi ve yapısıyla göz kamaştırıyor. Saraya girerken geçtiğimiz taş kubbeli yol sanki zamanda yolculuk edermiş hissi yaşatıyor. Beylerbeyi Sarayı Sultan Abdulaziz zamanında 1865 yılında inşa ettirilmiş. Sarayın mimarı ise İstanbul’da birçok esere imza atmış olan Balyan ailesi. (Dolmabahçe Sarayı, Nusretiye Cami, Ortaköy Cami ve Selimiye kışlası eserlerinden sadece bazılarıdır.) Beylerbeyi Sarayı yazlık olarak düşünüldüğü için, içinde ısıtma sistemi bulunmuyor. Yaz günlerinde serinlemek için ise yapının içinde havuzlu bir oda mevcut. Tüm diğer benzerleri gibi ince el işçiliğiyle göz kamaştırıyor. Müzeyi rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz ve maalesef içinde fotoğraf çekmek yasak.
İsmin Kaynağı
Semtten bahsederken isimlerinin anlamları ve nereden geldiği de çoğu zaman merak konusu olur. Beylerbeyi, Osmanlı İmparatorluğu’nda eyaletlerin başında bulunan en yetkili yöneticinin unvanıymış. Bu unvan, Selçuklu ve Memluklerde da kullanılmış. Bizanslılar döneminde küçük bir köy olan Beylerbeyi’nin bilinen en eski adı Stavros’dur. O dönemde semtte üzerinde altın haç olan bir kilise varmış. İsmin buradan geldiği söyleniyor. II. Selim döneminde Yeniçeri Ağası olan Mehmet Paşa Beylerbeyi’nde büyük bir yalı yaptırmış ve burada geniş araziler satın almış. Mehmet Paşa 1584 yılında Beylerbeyi, 1587 yılında da vezirliğe kadar yükselmiş ve bu bölgeye ismini vermiş.
Tarih Kokan Bir Başka İstanbul Semti
Semt, İstanbul’un tüm eski semtleri gibi tarih kokuyor. Ara sokaklarına daldığınızda eski ahşap binaları en fazla görebileceğiniz semtlerden biridir Beylerbeyi. Fakat yapıların birçoğu çok eski ve yıkılmak üzere. Bu eserlerin daha çok kıymetini bilseydik keşke…
Eğer iyi bir Türk dizisi izleyicisi iseniz Beylerbeyi’ndeki yürüyüşünüz sırasında tanıdık evler ve konaklar göreceksiniz. Hiç bilinmeyen bir semtin dizilerle tanınıp meşhur olması çok alışılmış bir durum değil mi zaten? Gidip bir fotoğraf çektir, sosyal medyada paylaş. Adı gittim gördüm olsun. İşte bu. Oysa arkada koca bir tarih gizlenir, güzellikler keşfedilmeyi bekler. Bu düşünceler içinde Beylerbeyi sokaklarına tırmanıyor, Boğaz manzarasına ve yeşile doyarak sahile iniyoruz.
Önemli noktaları
İskeleye inerken sağda Beylerbeyi Cami’ni görüyoruz. Cami, 1788 yılında 1.Abdulhamid zamanında inşa ettirilmiş. Boğaziçi’nin en görkemli camilerinden olan Beylerbeyi Cami (Hamidievvel Camii) boğaza sıfır konumuyla göz alıyor. Camiye inen sokak ise fotoğraf severler için ideal. Beylerbeyi’nde ayrıca Cami külliyesinde yer alan Beylerbeyi Hamamı’na da gidebilirsiniz. 1789 yılında yapılmış olan Beylerbeyi Hamamı’na bayan ziyaretçiler öğle saatlerinde, erkek ziyaretçiler sabah veya akşam saatlerinde gidebiliyor. Tarihi hamamda bir değişiklik yapılmadığı, ilk günkü haliyle kullanıldığı biliniyor. Semtte yol kenarlarında ve maalesef restoranların bahçelerinde hapsolmuş tarihi çeşmeler boy gösteriyor.
Beylerbeyi Sahili
Sahilde çok hoş bir ahşap iskele, çınar ağacı ve martılar manzara izlemek isteyenleri bekliyor. Balık restoranları ve çeşitli kahvelerde vakit geçirebilir, bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. Denize inen sokaklarda süs eşyası, takı, oyuncak ve hediyelik eşya satan dükkânlar var. Yeme içme tavsiyesi vermek bizim işimiz değil elbette fakat Beylerbeyi’ne geldiğinizde Karadeniz mutfağının güzel lezzetlerini bulabileceğiniz Karpi’ye uğramanızı tavsiye ederiz. Tertemiz bir işletme, güler yüzlü çalışanlar. Şehirde böyle yerlere rastlamak artık kolay olmadığından, karşımıza çıktıkça yazmadan edemiyoruz.
Semt sakinleri
Semtte tarihe tanıklık etmiş eski sakinlere hala rastlamak mümkün. Onları görür görmez tanımanız kolay olacak; zira düzgün giyimleri, her daim traşlı yüzleri ve taranmış saçlarıyla eskinin asaletini günümüze taşımaya gayret eder gibiler…
O dönemlerde insanların birbirine olan yakınlığı hiç şüphesiz bugün gibi değilmiş. İnsanlar birbirini tanır, iskeleye yanaşan vapura da sükûnet ve saygıyla binerlermiş. Hatta vapurda herkesin bir yeri varmış, bir gün birinin yerini boş görenler hemen o kişinin evine uğrar halini hatırını sorarlar, merak ederlermiş. Tüm bu duygulara artık hasret kalsak da İstanbul sürprizleriyle bizi o günlere götürmeye devam ediyor.
Nasıl gidilir:
Beylerbeyi Üsküdar’a 3,5 km uzaklıkta. Üsküdar iskeleden kalkan Beykoz otobüs ve dolmuşlarıyla ulaşım mümkün. Semtte iskele olmasına rağmen, birçok boğaz iskelesi gibi çok aktif değil maalesef. Bir deniz şehri olan İstanbul’da belli merkezler dışında aktif kullanılmayan vapur seferleri gerçekten üzücü.
Fotoğraflar ve Yazı: Gonca Sağlık