Göbeklitepe
Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın yaklaşık 22 km uzaklığında bulunan Örencik Köyü sınırları içerisinde yer alıyor. Aslında 1963 yılından beri, varlığı bilinen ama pek araştırılmamış ve değerinin farkına varılamamış bir yer. İlk araştırmalar yüzey araştırması olarak yapılıyor. Yani tarihi ve hatta antik parçaların toprak üstünde bulunması şeklinde 1963 yılında başlıyor. O dönem bu bölgede bir şeylerin olabileceği not ediliyor. Toprak kazıldığı taktirde altında bir şeyler olabileceği belirleniyor. Ne yazık ki, o tarihlerde yapılan bu çalışma yeterli bir önem arz etmediği için, Göbeklitepe’nin tüm dünyaca bilinirliği, ancak 1994 yılında Alman Arkeolog Klaus Schmidt tarafından yapılan araştırma ile geliyor. Klaus Schmidt, daha önce Anadolu’da yaptığı çalışmalarda ama özellikle Nevali Çori olarak adlandırılan bölgedeki kazılarda rastlanan buluntulara denk yapıların olabileceğini öne sürüyor. Çok kısa sürede ise, bu tahminlerinde haklı olduğu ortaya çıkıyor.
Göbeklitepe Neyi İfade Ediyor
Göbeklitepe’yi anlamak için size kısa bir bilgi vermemiz gerekiyor. Buradaki buluntular bizi Çanak Çömlek Neolitik Çağ dönemine bağlıyor. Normalde bu dönem, insanların yeni yeni tarım ve hayvancılık ile uğraşmaya başladığı bir dönem. Kısaca yerleşik hayata ve ticarete başlandığı bir dönem olarak görebiliriz. Ancak Göbeklitepe bir yerleşim alanı veya bir köy değil. Buradaki buluntular ise en azından şimdilik, yakın çevrede bu tür bir yerleşimin olmadığını göstermekte. Elimizdeki ispatlanmış tek gerçek, çıkan buluntuların bizleri M.Ö 10,000’li yıllara götürdüğü. Yani günümüzden yaklaşık 12,000 yıl önce yaşamış insanların bize bıraktıkları bir miras. Bu miras ile birlikte bildiğimiz insanlık tarihi tekrar yazılmak zorunda kalacak. Bu nedenle, artık Atatürk Barajı suları altında kalan Nevali Çori gibi, insanlık tarihi için çok önemli bir nokta diyebiliriz.
Burayı Nasıl Gezmelisiniz?
Göbeklitepe, arabanıza atlayıp, gidip görebileceğiniz bir yer değil. Tabii ki fiziksel olarak böyle bir şey yapabilirsiniz ancak böyle yaparsanız gördüğünüz hiçbir şeyi anlayamayacağınızın garantisini verebiliriz. Her şeyden önce burayı gezmek için Şanlıurfa’ya geldiğinizde, ilk gitmeniz gereken yer Şanlıurfa Arkeoloji ve Haleplibahçe Mozaik Müzesi. Adından da anlaşılacağı gibi burada iki ayrı müze sergi alanı var. Arkeoloji müzesini mümkünse bir tur eşliğinde ve işini iyi bilen bir rehberin anlatımıyla gezilmeli. Böylece Göbeklitepe’yi gördüğünüzde, neye baktığınızı çok daha iyi anlayacaksınız. Biz bu konuda şanslıydık. Rehberimiz, bölgeyi çok uzun süredir bilen ve bu bölgede çalışan, aynı zamanda bir Sanat Tarihçisi olan Cenk Bulut olunca, sorduğumuz her sorunun cevabını alarak gezdik.
Bu arada, Şanlıurfa Müzesi içerisinde yer alan ve en az Göbeklitepe kadar önemli olan bir başka şey ise Balıklıgöl Heykeli. Bu heykele verilen bir başka isim ise Urfa Adamı.
Balıklıgöl Heykeli, tabanda açılan bir deliğe oturtulacak şekilde. Yüz hattı belirgin, göz kısmı obsidian ile süslü. Neolitik dönemden yani yaklaşık olarak 11,500 yıl öncesinden bize bakıyor. Heykel dünyanın bulunan en eski gerçek boyutta yapılmış heykeli olarak anılmakta. 1.80 metre yüksekliğindeki heykelde dikkat çeken bir özellik ise, ellerinin duruşu. Eller, hem Göbeklitepe hem de Nevali Çori’dekiler gibi yandan sarkıp önde birleşiyor. Erkeklik organın da detaylandırıldığı heykel, tarihte var olan ilk Tanrının bir Tanrıça yani dişi olduğu bilgisini de şüpheli kılıyor. Yani insanların inandığı ilk Tanrı, şimdiye kadar bilindiği gibi bir dişi değil, bir erkek olma ihtimali çok daha yüksek. Bu müzede Göbeklitepe de bulunan bir çok kalıntıyı da görme şansınız var. Tabii açıklamaları ile beraber.
Şanlıurfa Müzesindeki Göbeklitepe
Müzedeki Göbeklitepe dememizin asıl nedeni, Göbeklitepe’yi ziyaret edemeyecek olsanız bile, orada göreceğiniz kalıntıların kopyalarının, müze içerisinde de sergileniyor olması. Hatta, kalıntıları görecek dahi olsanız, bu müzeye yine de gelmelisiniz. Çünkü Göbeklitepe’de gezebileceğiniz alan doğal olarak sizin içerisine girmenizi engelleyecek şekilde yapılmış. Ancak müzede, birebir kopyalarının arasında, kafanızda onlarca soru ve meraklı gözlerle gezebilme şansınız var.
Göbeklitepe hakkında bilinenler
Bunca ön ve yan bilgi verdikten sonra, size artık Göbekli’yi anlatmanın zamanı geldi. Daha iyi anlayabilmeniz için verdiğimiz bilgilerin sizi sıkmadığını umarak, asıl bilgilere geçebiliriz.
Göbekli bir tapınak mı?
İlk bulunduğu zaman akla ilk gelen şey, buranın bir tapınak veya ritüel alanı olduğu yönündeydi. Hatta Dünyanın en eski tapınağı keşfedildi diye düşünüldü. Zira benzer bir yapı olan Stonehenge de tam olarak ne olduğu bilinmeyen bir yerdi. Gerçi orası Göbekli’den yaklaşık 4500 yıl sonra yapılmıştı. Sonradan Stonehenge için mezarlık olduğu görüşü ağırlık kazandı. Göbekli ise bir tapınak izlenimi vermekten çok, bir toplanma alanı hüviyetinde. Buraya tapınak gözüyle bakmak, buradan çıkanlara ters düşüyor. Herhangi bir sunak veya adak alanı olmaması, kazı esnasında adak olarak sunulan canlı kalıntılarının olmaması da, tapınak olmama ihtimalini arttırıyor.
Buranın inşaatı nasıl gerçekleşti?
Her şeyden önce, Göbeklitepe’de bulunan taşların, hemen etrafta bulunan taşlardan olduğunu söylemek gerek. Yani özellikle T şeklindeki taşlar, yatay halinde etraftaki taşlardan yontularak yapılıp buraya taşınmışlar. Bir diğer önemli nokta ise, en büyük dairesel yapının, en eskisi olması. En derin noktadan yüzeye doğru gelindikçe, bu dairesel yapılar hem küçülüyor, hem de T taşların boyu kısalıyor. Üzerlerindeki işçilik de daha gelişigüzel bir hal alıyor. Kısaca en eski yapı en güzel ve en büyüğü.
Göbeklitepe’yi yapanlar burada mı yaşıyorlardı?
Hayır. En azından şimdilik bilinen gerçek, etrafta bir yerleşim izi ve mezarlığa rastlanılmamış olması. O dönemde insanlar daha ufak topluluklar halinde ve avcı/toplayıcı şeklinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Zaten burayı önemli kılan nokta, ufak topluluklar halinde yaşayanların bir araya gelerek, belkide yüzlerce taş ustasının ve işçinin, ihtiyaçlarını karşılayarak burayı yapmalarına imkan sağlamaları. Bu çok ciddi bir hiyerarşi ve çalışma düzeni gerektiriyor.
T Taşlar neyi ifade ediyor?
Göbeklitepe’de bulunan T şeklindeki taşların insanları temsil ettiği söylenmekte. Zaten bunu taşlara bakınca da anlayabiliyorsunuz. Taşların yan kesimlerinden ön taraflarına geçen, kol ve el motifleri var. Ancak Balıklıgöl Heykelini yapabilenlerin neden T taşlara insan yüzü yapmadıkları bir başka tartışma konusu. Gerek alanın değişik yerlerinde gerekse T taşlar üzerinde hayvan motiflerine rastlıyorsunuz. Ancak bunlar, mitolojik yaratıklar değil. Tamamı bu bölgede yaşayan vahşi hayvanların motifleri. Belki bir güç, belki de koruma anlamı ifade etsin diye konulmuş olabilirler. Daha önceleri buranın üstü açık bir alan olduğu düşünülse de, özellikle D Yapısı olarak adlandırılan dairenin gerek tabanı gerekse duvarlarındaki sıvaların iyi korunmuş olması, üstlerinin kapalı olarak inşa edildiğini göstermekte. Yani bu daireler, ortada bulunan 2 büyük ve yanlarda bulunan 10 kadar daha küçük T taşları kullanılarak tepeleri kapatılmış alanlardı.
Göbeklitepe’de T taşların haricinde ne bulundu?
Göbeklitepe’de bulunanlar daha çok buradaki üretim ve tüketim faaliyetlerine yönelik şeyler. Etraf alanda çok sayıda taş işçiliği ile ilgili kullanılan malzemelerin bulunması, buradaki heykel ve taşların yine burada yapıldıklarına işaret ediyor. Bunun haricinde yine çok fazla miktarda avlanmış hayvan kemikleri bulunmuş durumda. Tamamı et tüketimi için avlanan hayvanlar bunlar. Yani ehlileştirilmemiş olanlar. Bunun yanı sıra yine yemek için toplanmış bitki kalıntıları da bulunmakta. Daha da önemlisi, hacimleri 160 litreye kadar ulaşan ve içinde bira tutulduğu düşünülen büyük kaplar var. Kapların bilimsel incelemesi sonucunda alkollü içecek barındırdığı düşünülüyor. Tüm bunlar buranın bir anlamda şölen etkinlikliklerine de ev sahipliği yaptığı izlenimini oluşturuyor.
Bir başka dikkat çekici nokta ise, tüm Göbeklitepe alanı içerisinde, kadın şeklinde bir heykel, çizim veya kadınlar ile ilgili bir malzeme olarak tek bir taş üstü kazılmış figür bulunmuş olması. Bu figürde çok net bir şekilde bacakları iki yana açılmış kadın motifi var. Cinsel organ bölümünde ise dışarıya doğru çıkmakta olan bir şeyler çizilmiş. Bunun bir doğum sahnesi olma ihtimali var. Eğer öyle ise, dünya tarihinin en eski doğum sahnesini gösteren bir kalıntı olduğunu söyleyebiliriz. Bu kalıntıyı Şanlıurfa Müzesinde görebilmektesiniz.
Göbeklitepe terk mi edildi?
Yazının başlarında da belirtildiği gibi, aslında bu alan, genel olarak değişik zaman dilimlerinde, aynı amaç için üst üste yapılmış bir yapılar topluluğu. Burada geçen zaman dilimi ise binlerce yıl olarak ölçülüyor. Bir dairenin üstüne veya yanına, değişik zaman dilimlerinde daha küçük olmakla birlikte başkaları eklenmiş. En üst katmanlara gelindiğinde ise, T taşlar daha küçük. Bu taşların üstlerinde bulunan motifler ise daha özensiz yapılmış durumda. Arkeologlar bu durumu, bu alanın önemini gittikçe yitirmesinden dolayı giderek küçülen yapıların, daha az emekle inşa edildiği şeklinde açıklamaktalar.
Bunun yanı sıra, Göbeklitepe’deki bu dairelerin tamamının bilinçli bir şekilde, önce içleri temizlenip, ardından üstlerinin toprakla örtüldüğü düşünülüyor. Hatta arkeologlar, bu sebeple, burayı yapan veya kullananlara ait kalıntıların bulunamadığını düşünüyorlar.
Yakın noktalarda bir yerleşim yerinin olmaması, burayı bir sebeple bir toplanma alanı olarak düşündürüyor. Yerleşim yerlerinin büyüyerek nüfuslarının artması sonucu, bu tür toplanma alanlarının ortak bir nokta yerine, yerleşim yeri yakınına yapıldığı ve bu sebeple Göbeklitepe’nin kullanımının giderek azaldığı görüşü öne sürülüyor. Bu az kullanım nedeniyle en son noktada, üstünün tamamen kapatıldığı ve unutulmaya terk edildiği düşünülüyor.
Ancak yerel halk için burası her zaman kutsiyet arz eden bir tepe olarak anılmış.
Sonuç olarak
Göbeklitepe, bir kaç yıl öncesine kadar gerek yerli gerekse yabancı turistin pek bilmediği bir yerdi. Günümüzde gerek Bakanlık gerekse turizm paydaşları tarafından yapılan çalışmalar ile hak ettiği üne kavuşmakta. Henüz tam bilinirlik seviyesine ulaştığı söylenemez. Ancak yapılan çalışmalar önümüzdeki bir kaç yıl için daha umut verici. Buluntular hem tüm dünya, hem de Türkiye için son derece önemli. Onun hakkında bizim burada yazdıklarımız dahil, şu ana kadar bilinen her şey, burada veya başka bir alanda yapılacak yeni bir keşifle, tamamen yanlış bir duruma düşebilir. Ama sonuç olarak, UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisine giren bu tarihi yeri mutlaka görmeniz gerekir diyebiliriz.