GezerkenTürkiyeÜlke/Şehir Rehberi
Trend

Isparta Gezi Rehberi

Isparta

Dört bir yanı gül ve lavanta kokulu Isparta’dayız. Torosların en güzel manzaralarını seyrederek yaptığımız yolculuk sonrası bu güzel şehre ulaşıyoruz. İstanbul-Isparta arası ortalama 7 saat sürüyor. Biz bu seyahatimizi Kütahya’da bir gece konaklamalı planladık ve İstanbul-Kütahya-Isparta sırasıyla gerçekleştirdik.

Biz gezimizi yaptığımızda Temmuz ayının ilk haftasıydı ve lavanta bahçeleri en renkli günlerini yaşıyordu. O nedenle Isparta gezimizin ilk durağı Keçiborlu ilçesinin Kuyucak köyündeki lavanta tarlaları oldu.

Isparta Lavanta Köyün dar yoluna girdiğimizde bizi boylu boyunca lavanta tarlaları, alabildiğince mor renk karşıladı. Yıllar önce geldiğimizde birkaç lavanta tarlası görmüş, fotoğraf çekip dönmüştük. Bu kez gördüğümüz karşısında şaşırdık, dört bir yan boylu boyunca lavanta tarlasıyla çevrilmiş. Arabanın içine camları açmadığımız halde lavanta kokusu doldu. Lavantaların içine sosyal medyada yayınlamaya uygun fotoğrafların çekilmesi için sahneler kurulmuş. Salıncaklar, içine oturulan kalpler, kahve fincanlarıyla süslü masalar, bisikletler, pencereler, kapılar daha neler neler var. Etraftaki bu hareket bize fazlaca mekanik gelse de kendimizi lavantaların renklerinin etkisi altına girmekten alıkoyamıyoruz.

Isparta’da İlk durak Lavantalar Diyarı

Bir süre öncesine kadar kimsenin adını bilmediği Kuyucak köyü, Lavanta tarlaları sayesinde bilinir olmuş. Köyün kalkınmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı ve Anadolu Efes’in “Gelecek Turizmde” adlı kalkınma programının etkisi büyük. Fakat Kütahya’da da görüp hissettiğimiz, bir şehri tanıtmada üstün körülük algısını Kuyucak’ta da hissediyoruz. Özensizlik kendini çok net hissettiriyor. Köylünün de fayda sağladığı bu önemli yükselişin devamı için çalışmalara devam edilmesi, sürdürülebilirlik açısından çok önemli olacaktır. Bu hatırlatmayı yapmak bizim naçizane görevimizdir.
Tarlaları geziyor, bol bol fotoğraf çekiyoruz. Lavanta yüklü çalıların etrafı arı kaynıyor. Bu konuda dikkatli olmanız yönünde bir uyarı yapmak faydalı olacaktır.

Lavanta tarlalarını görmek için en uygun zaman temmuz ayının ilk üç haftası. Bu tarih dışında giderseniz göreceğiniz tek şey kuru-yuvarlak çalılıklar olacaktır. Fotoğraf çektiğiniz saat çok önemli. Mor rengin en güzel anını yakalamanın, güneş ışığının lavantalara vurduğu zaman ile ilgili olduğunu unutmayın. Lavantaların gerçek rengini yakalamak için zamanlamayı çok iyi yapmalısınız.

Köydeki gezimizin sonunda meydanda kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Köylü teyzeler bizi cana yakın tavırla karşılıyor. Lavanta kolonyası, lavanta dondurması, lavanta kolyesi, lavanta sabunu ve lavantaya dair her şeyi bulabileceğimiz tezgahlara uğruyor, sohbet ediyor, hediyelik eşyalarımızı alarak yola devam ediyoruz.

Isparta’lılar yaşamlarından memnun

Isparta, ülkemizde yaşam memnuniyeti en yüksek 10 şehir arasında yer alıyormuş. Kuyucak’tan Isparta’ya doğru ilerlerken yolda bunu düşünüyoruz ve şehre olan merakımız kat kat artıyor. Şehre vardığımızda ilk durağımız konaklayacağımız otel Rose Terapi oluyor. Kısa konaklamalı Anadolu gezilerimizde konaklayacağımız otellerin lüks değil, güvenli ve temiz olmasını öncelik tuttuğumuzu biliyorsunuz. Isparta için yaptığımız araştırmalarda da bu beklentimizi karşılayan otellerden biri Rose Terapi oldu. Sakin bir mahalle içinde, tertemiz bir oteldi. Beklentimizi karşıladığını belirtmek isterim. Otele yerleşip, biraz dinlendikten sonra şehir merkezine doğru gidiyoruz. Otelin merkeze mesafesi yürüyerek gidildiğinde biraz uzak, biz aracımızla gidip merkezde belediyenin otoparkına park ettik.

Bir şehri tanımanın en iyi yolu o şehrin sokaklarında yürümek ve hatta kaybolmaktır. Biz bunu bilir bunu söyleriz. Bu kuralı yine bozmadık ve Isparta kent merkezinde gezimize yürüyerek başladık. İlk durağımız Firdevs Bey Bedesten’i oluyor. Mimar Sinan Camii’ne gelir sağlamak için dönemin Isparta Valisi Firdevs Bey tarafından 1561 yılında yaptırılmış olan çarşı, Mimar Sinan üslûbunu taşıyan Isparta’ya ait bir taş cinsi olan, düzgün kesilmiş kövke taşlarıyla yapılmış. Bedesten, kuzey-güney doğrultusunda uzanıyor ve her iki yönden birer girişi var. Kurşun kaplı beşik-tonoz çatısı 1967 yılında gördüğü onarımla değiştirilerek ahşap çatı ile kaplanmış ve içindeki dükkanlarla birlikte hizmete girmiş. Sıcak havada taşların verdiği serinlikle bulunmaz nimet olan atmosferinin keyfini çıkarıyor ve bedesteni gezerek yorgunluk atıyoruz.

Firdevs Bey Bedesteni Isparta

Isparta Meydanında Yemek

Bedesten’den çıkınca bizi tarihi bir fırın ve pideci karşılıyor. Öğle yemeğimizi burada yiyoruz. Oturduğumuz mekân 1833’den beri hizmet veriyormuş. Bu tarihe şaşırıyor ve eskidir kıymetlidir diye burada mola veriyoruz. Mola sonrası eski çarşıya doğru ilerliyoruz. Yol üzerinde Isparta’nın en büyük ve önemli hamamlarından biri olan Dalboyunoğlu Hamamı’nı görüyoruz. Hamamı, Sav Köylü Dalboyunoğlu Hacı Ahmet Ağa 1689 yılında yaptırmış. Şehrin orta yerindeki bu güzel yapının hemen karşısındaki ulu çınarların altında kurulmuş bir pazara rastlıyoruz. Çeşit çeşit sebze-meyve İstanbul’un yarı fiyatına satışa sunulmuş. Büyük keyifle alışveriş edip yerel üreticilerle sohbet ederek gördüğümüz ilk sokak arasına dalıyoruz.

Eski evler, bahçelerde güller, balkonlarda edilen hoş sohbetler…Bir zaman makinesine girmiş gibi hissediyor, şöyle bir silkeleniyoruz. Gördüklerimiz o kadar güzel ki. Sadece bu duygu bile bu seyahatin heybemize sakladığı güzelliği olmaya yeter. Isparta deyince aklımıza ilk gelen şeyin gül olması kadar normal ne olabilir? Güller Diyarı Isparta’nın her köşesi gül kokuyor, çarşılardaki dükkanlar gül kokulu sabunlar, güllü lokumlar, kolonyalar, gül şeklinde hediyeliklerle dolup taşıyor. Yolda gördüğümüz gül heykelleriyle fotoğraf çektiriyoruz. Bu çok eğlenceli ve renkli bir tecrübe oluyor.

En ünlü Isparta’lı İslamköy’den

Isparta İslamköy’ün bağrından kopmuş ve Türk siyasetine damga vurmuş rahmetli Süleyman Demirel’in fötr şapkasıyla halkı selamlayışının konu edildiği bir heykel görüyoruz. Biz de karşısında duruyor ve bir selam veriyoruz. O yılları gülümseyerek hatırlıyoruz.

Isparta Süleyman Demirel

Eski çarşının en dikkat çekici kapalı pazarlarından biri olan tarihi Üzüm Pazarı 461 seneye dayanan geçmişiyle şehrin ziyaretçilerini selamlıyor. Mimar Sinan üslubunun güzel örneklerinden biri olan Üzüm Pazarı 110 dükkândan oluşuyor. Bir dönem ticaretin merkezi olan çarşıya Isparta’nın lezzetli üzümünün adının verilmesi elbette tesadüf değil. Çarşıyı gezerken çocukluğumuza ışınlanıyoruz. Isparta bizi geçmişe yolculuk yaptırmaya çok kararlı.

Isparta’nın gülü kadar önemli bir diğer değeri de halısıdır. Isparta Halısı gerek ipliği gerek dokuması ve desenleriyle 19. Yüzyıldan günümüze ulaşmış önemli kültürel değerlerimizden biridir. Birbirinden güzel ve renkli halıları görebilmek için Isparta Etnografya Halı ve Kilim Müzesi’ni gezebilirsiniz. Müze binası merkezden biraz uzak, araç kullanmanız gerektiğini hatırlatmak isteriz.

Güzelim Eğirdir Gölü

Eğirdir GölüTürkiye’nin en büyük ikinci tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü de bölgenin en büyük zenginliklerinden biri. Göller Bölgesi’nin başkenti Eğirdir’e sağlı sollu elma ve şeftali bahçeleriyle çevrili yollardan ulaşıyoruz. Yılın her mevsimi serin ve rüzgârlı olan Eğirdir bizi yine şaşırtmıyor ve şiddetli esinti eşliğinde bu güzel yeri gezmeye başlıyoruz.
Eğirdir’in tarihi Selçuklulara kadar uzanıyor. Bu güzel belde o dönemlerde sultanların sayfiye yeriymiş. Günümüzde de tertemiz plajlarıyla bu özelliğini sürdüren Eğirdir Gölü, günün her saatinde farklı renklere bürünüyor. Yakından baktığınızda bile deniz zannetme olasılığınız yüksek.

Selçuklu Eserleri Eğirdir’in hazinesi

Göl kenarında rüzgâra karşı bir yürüyüş yaptıktan sonra tarihi Hızır Bey Camii’ne geliyoruz. Eğirdir’in en büyük camisi olan Hızır Bey Cami’nin yapılış tarihi tam olarak bilinmiyor. Caminin doğu cephesi sur duvarlarından oluşuyor. Cami ve Dündar Bey Medresesi sur duvarlarından iç kaleye açılan kapıdan geçiyor ve bu güzel manzaraya hayran kalıyoruz. Eğirdir

Hızır Bey Camii’ne komşu Dündar Bey Medresesi Eğirdir’in dikkat çeken yapılarından biri. Medrese 1237 senesinde Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında han olarak inşa ettirilmiş. Han, 1301’de Hamidoğlu Dündar Bey tarafından medreseye çevrilmiş. İki katlı bu güzel yapının şadırvanlı avlusu sakin ve huzur verici atmosferiyle gezimizin yorgunluğunu atmamıza vesile oldu. Eğirdir Dündar Bey Medresesi

Biz gezdiğimizde Halk Eğitim Merkezi’nin kilim dokuma tezgâhları da ortada sergileniyordu. Rengarenk kilimleri seyretmek mutluluk vericiydi. Dündar Bey Medresesi’nde biraz dinlendikten sonra çarşı içine doğru yürüyoruz. Eğirdir sokaklarında eski zamanlarda bir an yaşıyor gibi hissettiren dükkanlar ve sokaklar dikkat çekiyor. Yeni olan şeyler buraya uğramamış. Uğramamış olması da Eğirdir’e farklı bir güzellik katmış. Sokaklardaki koca çınarların gölgesindeki evler ve dükkanlar kent merkezine kendine has bir güzellik katıyor.

Çarşıyı gezerek Eğirdir Kalesi’ne ulaşıyoruz. Kale, Eğirdir Gölü’ne uzanan yarımada üzerinde yer alıyor. Kuzey-güney yönünde yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde evler yer alıyor. Kale içine doğru yürüyor ve tepeye çıkıp rengiyle görenleri mest eden Eğirdir Gölü’nü seyre dalıyoruz.

Eğirdir gezimizi sahilde bir yürüyüş yaparak bitiriyoruz. Deniz kenarından farkı olmayan bu güzel sahilde bir kahveye oturup demli bir çay söylüyor, göle uzanan koca dağlara bakarak yudumluyoruz.

Atabeg’in Isparta bölgesi artık Atabey İlçesi.

Isparta gezimizi bitirmeden önce Atabey ilçesine doğru yol alıyoruz. Bu şirin ilçe Ertokuş Medresesi ve İslamköy ile tanınıyor. Bildiğiniz gibi Süleyman Demirel İslamköy’lü.

Atabey ilçesinin merkezinde yer alan Ertokuş Medresesi’ne geliyoruz. Sakin bir bahçenin içinde pırıl pırıl parıldayan bu tarihi yapıyı geziyor ve hemen arkasındaki bahçede bir kısa mola veriyoruz. Medrese, I.Alaaddin Keykubat zamanında, Selçuklu uç kumandanı Mübarizeddin Ertokuş tarafından H.621 / M.1224 yılında yaptırılmış.

Atabeg

Medresenin taşları Agrai (Atabey) ve Seleukeia Sidera (Bayat) harabelerinden getirilmiş. “Kapalı Tip Medrese” türüne giren yapı, dış avlu, iç avlu ile türbe ve medrese odalarından oluşuyor. Medresenin hemen karşısında ahşap sütunlar ve tahta işlemeleriyle dikkat çeken Feyzullah Paşa Cami de görülmeye değer.

Isparta, tarihi ve doğal güzellikleri, kanyonları, gülü, lavantası, elması, şeftalisi ve huzur dolu sokaklarıyla sizleri mutlu edecek. Biz Isparta merkezde kendimizi şehrin sakinliğine ve huzuruna bıraktık. Kaldığımız otelin yer aldığı mahalle, şehrin en sakin yerlerinden birindeydi. Bu bizim gibi büyük şehrin kalabalığından yorulan gezginler için biçilmiş kaftandı. Akşam otele döndükten sonra çevrede bir yürüyüşe çıktık. Hem şehrin içinde halkıyla içiçe bu mahalleyi görmüş hem de Isparta’nın 60’lı yıllara ait güzel mimarisiyle tanışmış olduk. Tek katlı evlerin etrafı botanik bahçesi gibiydi. Elmalar, kirazlar ve kayısılar dallardan sarkıyor, çiçeklerin kokuları metrelerce uzaktan duyuluyordu.

Biz Isparta’yı gezerken mevsim yazdı, yaz deyince akla düğün mevsimi gelir elbette. Gelin konvoyları hep lavanta rengiyle süslenmişti, dikkatimizi çeken bu ayrıntı bizi mutlu etti. Isparta gezisinde hissedeceğiniz sakinliğe ulaşmak için çok beklemeyin, bu güzel şehri gezi rotalarınızda üst sıralara yazın deriz.

Isparta ve Eğirdir Gezi Videomuzu aşağıdan izleyebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Birlikte nice güzel keşiflere diyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK & Çağrı Sağlık

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu