İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı
Yaşı 30 ve üzerinde olanlar İstiklal Caddesi ismini duyunca derin bir ah çekecektir.O eski günlerin detaylarını hatırlayanlar bugünkü halini görünce burkulur, İstiklal’den her geçişlerinde o günleri anarak söyleşir.
İstiklal Caddesi İstanbul’un en bilinen, en kalabalık, en piyasa caddesi…Sağlı sollu akasya ağaçları, sürekli işleyen kırmızı tramvayı, büyük kitabevleri, her milletten kalabalığıyla gençlerin uğrak yeri..Caddede yürürken müzikevlerinden gelen sesler o senenin çok satacak kasetlerinin işaretiydi. İstiklal’de en çok yankılanan şarkılar kısa sürede en çok bilinen şarkı olur, dillere düşerdi. Her şeyden birazcık barındıran cadde müzik piyasasının da nabzını tutar gibiydi.. İstiklal’e gitmek bir ritüeldi. Taksim meydanda buluşulur, Atatürk heykelinin önünde poz verilir, hamburgercilerde iki ıslak hamburger götürülür, cadde boyu yürünür, huzur ve güven içinde keyifli saatler geçirilirdi. Peki bugün durum ne? İstanbul’da yaşayanlar ve İstiklal’i çok sevenler bugünkü durumunu iyi biliyor ve buna çok üzülüyor. Canım akasya ağaçları artık yok, o müzikevleri çoktan kapandı, güvenlik endişeleri ve hızla değişen kültür yapısı ve çevresiyle İstiklal Caddesi artık bambaşka bir dünya…
Eskisinden günümüzdekine
Bizim işimiz gezmek, görmek ve gördüğümüzü yazmak.. Biz işimize geri dönelim ve bu güzel caddenin tarihine bir göz atalım.
Bizans zamanında daha çok Latin toplulukları barındıran caddenin öne çıkması, bir dönem yaşanan veba salgınına denk geliyor. Salgından kaçmak isteyen Fransızların bu bölgeye yerleşmeleriyle cadde hem mimari, hem ticari, hem de sosyal olarak gelişme dönemine giriyor. Yaygınlaşan Fransız etkisi nedeniyle “Grande Rue de Pera” adıyla anılmaya başlanan cadde, çok uluslu yapısının da etkisiyle 17. ve 18. yüzyıllarda iyice genişleyerek, 19. Yüzyılda tamamen kalabalıklaşarak en çok tercih edilen bölgelerden biri olmuş.
Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere göre, İstiklal Caddesi’ndeki ilk Müslüman yerleşimleri, İskender Paşa’nın Galata Mevlevihanesi’ni inşa ettirmesiyle (1491) başlamış. Arazisini 2. Bayezıd’ın hediye ettiği Mevlevihane, bugün de her inanıştan insanın ziyaret ettiği bir cazibe merkezi konumunda. Mevlevihane inşaatıyla aynı dönemde, Asmalımescit Sokağı’na ismini veren mescit yapılmış. Ve böylece 15. Yüzyıldan itibaren Müslüman halk bu bölgeye akın etmeye başlamış. Caddedeki altyapı çalışmalarının önemli bir kısmı Sultan Abdülaziz döneminde yapılmış. Zemine taş döşenmiş, elektrik şebekesi ve kanalizasyon sistemi kurulmuş. O dönemler için çok önemli olan bu çalışmalardan sonra caddedeki nüfus hızlı artış göstermiş. Nüfus artışının en doğal ihtiyaçlarından biri de hiç kuşkusuz ulaşım olduğu için, dünyanın en eski metrosu sayılan Tünel’in inşaatına başlanmış. Caddenin adı bu dönemlerde Cadde-i Kebir (Büyük Cadde) olarak kullanılıyormuş.
Cumhuriyet ve İstiklal
Cumhuriyet’in ilanından sonra cadde ‘İstiklal’ adını almış.
İstiklal Caddesi deyince ilk akla gelenlerden biri de hiç şüphesiz kırmızı tramvay olacaktır. Tramvayla ulaşım önce 1869-1966 seneleri arasında atlı olarak başlamış. Elektrikli tramvay hizmetine çok sonra geçilmiş. Bir dönem durdurulan tramvay seferleri 1990 senesinin sonunda Taksim-Tünel arasında çift hat olarak hizmete başlamış. Geçtiğimiz senelerde caddede yapılan yenilenme çalışmaları süresince tramvay seferlerine ara verilmişti. Kırmızı tramvay hem İstanbul, hem de İstiklal Caddesi için bir klasik. Caddede yürürken çın çın uyarı sesini duyarsınız, sonra kırmızı tramvayın nazlanarak geçişini izleyerek geçmişe ışınlanırsınız.. Beyoğlu’na takım elbiselerle, özenerek, en şık hallerinde gelen insanları görürsünüz..İşte İstanbul bu hatıralarla çok daha güzelleşir.
Dingo’nun ahırı mı burası
Tramvay deyince, atlı tramvaylı günlerden günümüze uzanan bir hikayeyi de aktarmak isteriz: Atlı tramvaylar Şişhane’deki yokuştan çıkarken çok zorlanırlarmış. Yorulan atlar, o dönemde tüm atların dinlendiği ve bakımlarının yapıldığı bir ahıra alınır; dinlenmiş yeni atlarla değiştirilirmiş. Ahırın sahibi de Dingo isminde Ermeni asıllı biriymiş. Hikaye bu ya, Dingo sürekli içer, işinin başında durmaz, ahırla ilgilenmezmiş. Ahır çok bakımsız, gelen gideni de belli değilmiş. Yıllar geçmiş ve bugün de dilimize yerleşmiş olan ‘Dingo’nun ahırı mı burası’ sözü kullanılır olmuş. Kullandığımız birçok söz kalıbının geçmişi şehrin tarihinde gizli. Okumak, öğrenmek ve keşfetmek işte bu yüzden çok önemli.
İstiklal’de Atlas
Bu kadar tarih yeter diyerek, İstiklal’i gezmeye başlıyoruz. Taksim’de bulunan tarihi taksim kulübesinden başlıyor, sağlı sollu eşsiz güzellikteki yapıları izleyerek ilerliyoruz. Fransız etkisinin yoğun bir şekilde hissedildiği binalara baktıkça Paris’te bir sokakta olduğunuzu hissetmemeniz mümkün değil. İstiklal Caddesi dendi mi çok bilinen pasajlarını es geçmek olmaz. Bunlardan en bilinenlerinden biri hiç şüphesiz Atlas Pasajı. 1877 senesinde inşa edilen pasaj renkli yapısıyla, tiyatro ve sinema salonlarıyla ilgi çekiyor. Eski tarz sinema bileti gişelerini görmek insanda buruk bir mutluluk hissi uyandırıyor.
Cadde üzerindeki tüm pasajlar bambaşka tarihlerde yaşanan bambaşka hikayelere ev sahipliği yapmış. Çiçek Pasajı, Aznavur Pasajı, Halep Pasajı, Hazzopulo Pasajı, El-Hamra Pasajı, Beyoğlu ve Terkos Pasajları bunlara sadece birer örnek. Terkos Pasajı, ucuz ve çeşitli giyim eşyası arayanların göz bebeği bir mekan. Pasajın adını görünce sağa dönün ve tezgahları karıştırmaya başlayın. Halep ve Aznavur pasajlarında da ağırlıklı olarak takı ve giyim eşyaları satılıyor. Çiçek Pasajı ise akşam oturmayı sevenlerin vazgeçilmezi olmuş. Gündüz saatlerinde içeri girip şöyle bir yürümenizi; yürürken de başınızı yukarı kaldırıp eşsiz mimari eserin seyrine dalmanızı öneririz. Çiçek Pasajının hemen yanında Anadolu yemekleri yapan bir mekan vardır. Oraya girip üst kata çıktığınızda karşınıza çıkan pencerelerden Çiçek Pasajı’nı kuşbakışı seyredebilirsiniz. Balık sevenler için Çiçek Pasajına alternatif olarak Nevizade ve Balık Pazarı’nı tavsiye edebiliriz.
Üçyıldız Şekerleme özlenen bir tat
Balık Pazarı demişken Üç Yıldız şekerlemeden bahsetmemek olmaz. Balık Pazarına girip biraz yürüyün, sola dönün. Kime sorsanız gösterir. İstanbul’da görüp görebileceğimiz en kibar ve kıymetli esnafın sahibi olduğu bu dükkan, daha kapıyı açar açmaz bizi içine alıyor. Sahipleri o yaşlarına rağmen işlerinin başında, hep güleryüzlü, hep kibar, hep müşteri kıymeti bilen davranışlar içinde. Pamuk şekerleri, orjinal büyük kavanozlarda sergilenen akide şekerleri, çikolatalar, ev yapımı helvalar ve daha niceleri. Bu dükkanı mutlaka bulun, sahipleriyle sohbet edin, alışveriş yapın. Hiç kaybolmamasını dilediğimiz bu değerlere sahip çıkmazsak yok olacaklarından korkuyoruz.
Üç Yıldız’dan aldığımız şekerleri cebimize dolduruyor ve yine bir klasik olan Mandabatmaz’a gidiyoruz. Olivia Çıkmazı’ndaki bu küçük mekan 1967’den beri müdavimlerini ağırlıyor. Kapısındaki birkaç küçük masa ve içerdeki minicik alanı günün her saati dolu. Sadece Türk Kahvesi ve çay hizmeti sunan mekanı bilenler bilir. Kahvesi öyle yoğundur ki, manda bile batmaz. Bu sıcak ve kendine has mekandan sonra caddedeki keşfimize devam ediyoruz.
Fransız Ekolü ve Galatasaray Lisesi
Caddenin mimari olarak muhteşem örnekler gizlediğini söylemiştik. Özellikle mimarlık fakültesi öğrencileri için eşsiz kaynaklar bulmak mümkün. Hollanda ve Rusya konsolosluk binaları görülmeye değer. Caddenin göz bebeği Mısır apartmanı ise 1910’da yapılmış. Neo-Klasik tarzın en önemli örneklerinden biri olan El-Hamra Han ise, bir dönemin en şık ve seçkin sinemasına ev sahipliği yapmış. 9 ayrı mahalleyi kapsayan cadde 1400 metre uzunluğunda ve tam ortası da Galatasaray Lisesi’nin olduğu bölge. Tanzimat Döneminde eğitim alanında gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda 1868’de kurulan Lise, bugün caddenin o bölümüne Galatasaray ismini verecek kadar önemli. Okulun büyük bahçe kapısının önünde duruyor ve çevreyi inceliyoruz. Burada çok eski zamanlarda Kapıkulu Askerlerinin ve Yeniçerilerin yetiştirildiği Acemi Oğlanlar Kışlası (bir çeşit askeri lise) bulunuyormuş. O dönem tüm dünyada bir Fransız etkisi hüküm sürdüğünden, bu okulda da Fransızca eğitim verilmeye başlanmış. Galatasaray Lisesi o günlerden bugünlere çok önemli isimlerin yetiştiği değerli bir eğitim kurumu olarak varlığını sürdürmüş.
Lisenin hemen yanında Galatasaray Meydanı’nda, Şadi Çalık’a ait bir heykel göze çarpıyor. 1973’de Cumhuriyet’in 50. Yılında yapılan eser, çelik borularla dinamizmi temsil eder. Lisesinin hemen karşısında ise Galatasaray Postanesi yer alıyor. 1875 yılında Ermeni Mimar Theodor Sıvacıyan tarafından inşa edilen yapı, bir dönem İngiliz ve Alman Telgraf Şirketleri tarafından kullanılmış. Dış cephesi mermerden yapılan bina 1907 senesinde Postane Telgraf Nezareti tarafından satın alınmış. İstanbul Radyosu , BBC ve Alman radyoları da buradan yayın yapmışlar. Galatasaray Postanesi, 1977 yılında tamamen yanmış. Daha sonra onarılan bina, 1998 yılında müzeye dönüştürülmüş.
Ve kiliseleri
Buraya kadar gelmişken, Saint Antuan ve Aya Triada Beyoğlu Rum Ortodoks kiliselerini de görmenizi tavsiye ederiz. Görkemli mimari yapılarıyla oldukça önemli bu eserler, semtin vazgeçilmez duraklarından biri olmuş.
Bir dönem neredeyse dört bir yanı kitabevi olan İstiklal Caddesi, eski dokusunu hızla kaybetse de ilgi çeken yerler hala var. Galatasaray Meydanındaki Yapı Kredi Kültür yayınları uzun dönem devam eden yenilenme sürecinden sonra kitapseverlere yepyeni yüzü ve büyük alanıyla merhaba dedi. Caddenin keyifle vakit geçirebileceğiniz iki kitapçısı daha var. Alman Kitabevi ve Kırmızı Kedi Kitapçısı. Uğrak yerlerimiz olan bu iki mekanı da tavsiye listemize ekleyelim.
Nasıl gidilir:
Yenikapı-Levent istikametinden gelen metro hattını kullanarak Taksim’e gelirseniz İstiklal Caddesine kolayca ulaşabilirsiniz. Anadolu yakasından gelecekler de şehir hatları vapurunu veya motorları kullanarak gelip, Gümüşsuyu üzerinden Taksim meydanına ulaşabilirler. Üsküdar veya Kadıköy’den deniz yoluyla gelecekseniz, Deniz Müzesi’nin karşısından Taksim dolmuşlarına da binebilirsiniz.
Yazı ve Fotoğraflar : Gonca SAĞLIK
Emeklerinize ellerinize sağlık..