Karaköy / Kimliğini arayan semt

KARAKÖY

Kimliğini arayan semt

Birkaç sene önce gece de gündüz de çok tekin olmayan, başka amaçlarla ziyaret edilen; günümüzde şehrin uğrak yerlerinden biri olan Karaköy ‘deyiz. Eminönü ve Tophane arasına sıkışmış, İstanbul‘un yıllardan beri finans ve ticaret merkezi olmuş semti. Bir dönem sadece işi düşenin gittiği bölge, bugün gençlerin, sanatçıların ve beyaz yakalıların çok tercih ettiği bir eğlence semti haline gelmiş. Dönüşebilmiş mi? Tabi ki hayır. Buyurun anlatalım.

Ticaretin Merkezi

Karaköy, deniz kıyısı olması, Denizcilik İşletmeleri, büyük bankalar ve av-balık-deniz malzemelerinin satıldığı merkez olması konumuyla yıllarca revaçta olmuş. Semt şehrin ticaret merkezi durumundaymış. Sonra bir sihirli el dokunmuş ve artık bambaşka bir çehreye bürünmüş. Artık günün her saati kalabalık. Meşhur Bankalar Caddesi görkemli ve eşsiz yapılarıyla hala bir çok bankaya ev sahipliği yapıyor. (Tabi bu kurumların bir çoğu plaza katlarına hapsolmaktan kurtulamamış.) Günümüzde elektirik, mekanik, elektronik ve su tesisatı ekipmanlarının kolaylıkla bulunabileceği bir merkez konumunda.

Tarihi Vaha

Öncelikle belirtelim ki bölge tarihi yapılarıyla tam bir vaha. Camiler, çatı kiliseleri, hamamlar, binalar görülmeye değer. Karaköy’de Cenevizliler, Emeviler, Bizanslılar ve Osmanlılar uzun yıllar hüküm sürmüş. Karaköy adının buraya ilk yerleşenlerden olan Karaim Yahudilerinden (Yahudiliği seçmiş tek Türk kağanlığı) geldiği düşünülüyor. Bölge Bizans döneminden beri bir liman alanına sahip. Bizans İmparatoru, Cenovalı tüccarlara bölgede yerleşme ve iş yapma konusunda izin vermiş. O döneme ait Ceneviz duvarlarının bir kısmı günümüze kadar ulaştıysa da bakımsız ve harabe durumda. Semtteki Ceneviz etkisi günümüzde bile kendini göstermekte. 15. Yüzyılda semtin tipik bir küçük İtalya olduğu düşünülürse, bu durum hiç de şaşırtıcı olmaz.

Semt gezmekle, anlatılmakla bitirilecek gibi değil. Karaköy Palas, meşhur Karaköy HanlarıBankalar Caddesi BinalarıKamondo MerdivenleriYüksek Kaldırım ve Süslü Karakol. Bu isimler Karaköy’ün simgelerinden. Karaköy Palas, meydanın keşmekeşinde bile tüm haşmetiyle dikkatinizi çekecek bir yapıdır. Bina 1920’de İtalyan mimar Giulio Mongeri tarafından Osmanlı, Selçuklu ve Bizans tarzları karıştırılarak yapılmış. Mongeri aynı zamanda St. Antuan Kilisesinin de mimarı.

 Kılıç Ali Paşa CamiiArap Cami (İstanbul’da camiye çevrilen ilk kilise), Nusrettin Camii ve Yer altı Camii de görülmesi gereken ibadet yerleri arasında. Kılıç Ali Paşa Cami’nin yanında bir de tarihi hamam bulunuyor. Tüm yapılar içinde en ilgi çekeni de dışarıdan görülecek bir yapı olmayan ve geçmişte Bizans zindanı olan Yer altı Camii (Kurşunlu Mahzen). Kemankeş caddesi üzerinde bulunan yapıya daha sonra minare de inşa edilmiş. Bölgenin bir önemli ibadet yerleri de çatı katında bulunan Rus Ortodoks kiliseleri. Bilmeyenin görmesi olanaksız. Pazar ayinlerinde çok kalabalık oluyormuş; diğer günler ziyaret ise özel izne tabii maalesef. Semtteki bir diğer önemli kilise de Tophane Caddesi üzerindeki Surp Krikor Lusaroviç Kilisesi. Yapı bilinen en eski Ermeni Kilisesi olma özelliğini taşıyor. Semtin tarihiyle ilgili detaylı bilgi edinmek istiyorsanız, Yahudi Müzesi’ni ziyaret etmeniz doğru bir tercih olacak. Müze bir dönem Karaim Yahudilerine ait Zülfaris Sinagogu imiş.

Karaköy’de yeme içme

Semtin merkezinde yeme-içme ve hediyelik eşya dükkanlarının konuşlandığı Fransız Geçidi de tarihin derinliklerinden günümüze ulaşabilmiş.

1800’lü yıllarda inşaa edilen tarihi geçit, aslına sadık kalınarak restore edilmiş. Aslı 3 katlı olan binaya son dönemlerde camla kaplı, plaza görüntüsü tadında bir üç kat daha eklenmiş. (Bu çirkin görüntüye dayanamayıp başımızı yukarı kaldıramadık bile. Tarihi ve geçmişi yok etmeye bu kadar istekli olunması gerçekten şaşırtıcı.)

Sanat Merkezleri

Tarihi dokunun yanı sıra bölge bir sanat merkezi durumunda. Bir çok sanat evi sergi ve etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bu merkezlerden en bilineni ve büyük olanı İstanbul Modern. Perşembe günleri tüm sergilerin ücretsiz olduğu müzenin girişinde bir de otopark bulunuyor. Karaköy’de görülmeden dönülmemesi gereken bir yer de Salt Galata. Osmanlı Bankası için Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan bu bina 1892 yılında hizmete açılmış. Kültürel ve tarihi yıkımlara direnerek günümüze kadar ayakta kalan binanın içinde 219 kişilik oditoryum, kitapçı, kafe ve dükkanlar bulunuyor. Salt Galata’nın en dikkat çekici merkezi ise Osmanlı Bankası Müzesi. Dönemin bankacılık, finans ve kültürel özelliklerine dikkat çeken bu müzenin ilginizi çekeceğinizi düşünüyoruz. O dönemlere ait fotoğraflarla desteklenen müze, günümüze kadar yaşanan bir çok değişim ve gelişime ışık tutacak özellikte.

Semtin çok önemli tarihi eserlerinden biri de Karaköy’ü Galata’ya bağlayan, 1850’li yıllarda bölgenin önemli banker ailelerinden birine mensup olan Abraham Salomon Kamondo tarafından yaptırılan, Kamondo Merdivenleridir. Art nouveau üsluplu bu merdivenler ilk bakışta bir sanat eserini andırıyor. Şehrin içine sıkışıp kalmış bu güzelliğe hayran olmamak mümkün değil.

Karaköy bir çok yabancı eğitim kurumunu da bünyesinde barındırıyor. Bu okulların binaları da tarihi dokularıyla oldukça dikkat çekici nitelikte.

Bu bir yeme-içme yazısı değil. Fakat Karaköy deyince Karaköy Lokantası’ndan bahsetmemek olmaz. Lezzet konusunda üstad olmadığımız için, etkileyici atmosferinden dem vurmak en iyisi. Dışardan görünüşüyle fark edilen mekan, kapıdan girer girmez sizi eskilere bir yolculuğa çıkaracak. Özenli ve beyaz örtülü masaları, beyaz gömlek ve siyah önlüklü garsonları, mavi çinilerle kaplı duvarları ve yukarı kata çıkmanızı sağlayan dökme demir döner merdiveniyle alıştığınız lokantalardan farklı bir yere geldiğinizi anlayacaksınız. Ortam Cumhuriyet’in ilk yılları ve Osmanlı havası içinde. Hızlı yemeğin ve özensiz hizmetin sıradanlaştığı günümüzde bu lokanta adeta bir sığınak. Öğlen ve akşamları çok kalabalık olduğundan rezervasyon yaptırmadan gitmemek iyi bir seçenek olacaktır. Gece lokanta havasından sıyrılıp meyhane hizmeti verdiğini belirtmeden geçmeyelim.

Uzun lafın kısası

Uzun lafın kısası, İstanbul’u İstanbul yapan her köşe gibi Karaköy’ün kıymetini bilin. Gidin, görün, keşfedin. Namlı’da sabah kahvaltısı, Güllüoğlu’nda baklava, Koska’da helva yeyin. Türk kahvenizi popüler mekanlarda değil, sokak aralarındaki kahvelerde için. Semtin doğal halinin keyfini çıkarın. Sahilde simit-çay ile tarihi yarımadayı seyredin. Müzelerini gezin, camilerine girin. Yok olmaya başlayan değerlerin farkına varın.

Eyüp Sabri Tuncer kolonyalarının satıldığı dükkanı ve üzerindeki binayı seyredin. Sonra dükkana girip mis kokulu kolonyalardan alın, sevdiklerinize armağan edin. Asmaaltlarında sohbetlere dalın. Bol bol fotoğraf çekin.

Tarihe, geçmiş dönemlere ilgi duyuyor ve o havayı koklamak istiyorsanız Karaköy’ü mutlaka görmelisiniz. Fakat gelişme çabasındaki bu semtin kirliliği, hırpalanmışlığı ve kimliğini arama çabası sizi derinden etkileyecektir. Bu yazıya Karaköy diye başlık atıp devamında semtteki popüler kültüre ait mekanları sıralayabilir; orada yer içer detayları yazabilirdik. Fakat buna gerek görmedik; çünkü dört bir taraf böyle yazılarla dolu. Oysa Karaköy yeme-içme gezilerinin çok çok ötesinde bir semt. Yıldızının parladığına sevinip gidip gezecekseniz hayal kırıklığı yaşamaya adaysınız, peşinen söyleyelim. Etraf pislik içinde, binalar yıkık dökük. İsim yapmış, içerisi tıklım tıklım ve hiç de ucuz sayılamayacak fiyatların ödendiği mekanların hemen karşı kaldırımları çöp ve hatta fare leşleriyle dolu. Bu durumu fark etmeyip o çevreye akın edenler gerçek tehlikenin farkında mı? Sadece yeme-içme ve geceleri eğlence ile sınırlanan tarihi bir semtten bahsediyoruz. Bu sektör günün birinde buradan çekilse İstanbul’un gözbebeği bu semt yine makus talihine mi gömülecek?

Nasıl gidilir?

Karaköy şehrin en kolay ulaşım sağlanabilecek noktalarından biri. Deniz yoluyla Kadıköy ve Üsküdar’dan kalkan şehir hatları vapurları veya motorlarla iskeleye gelebilirsiniz. Eğer tercihiniz raylı sistem ise, Kabataş-Zeytinburnu tramvayını veya İstiklal Tünel’den füniküler hattını; otobüse binerim diyorsanız Taksim meydandan veya Beşiktaş’tan kalkan otobüsleri kullanabilirsiniz. Eminönü’ne gelen otobüslere binip son durakta inebilir; Galata Köprüsü üzerinden yürüyerek Karaköy’e ulaşabilirsiniz.

Fotoğraflar ve yazı 

Gonca Sağlık

[/ffb_param][/ffb_paragraph_2][/ffb_column_1][/ffb_section_0]
Exit mobile version