Üç Yıldız ve Roman Kahramanı
Üç Yıldız ve Roman Kahramanı
Üç Yıldız ve Roman Kahramanı sanki bir öykü başlığı gibi oldu. Ama biz de o kapıyı açtığımızda bir öyküyü başlattık. Zaman içinde sizi de, bir yolculuğa çıkartacak bu öykü. İçeride olduğunuz sürece başka bir dünyanın kalbinde, belki de hayal ettiğiniz o günlerde geziyorsunuz. İşte biz bugün öyle bir kapıyı araladık. Burada gördüklerimizi ise sizinle paylaşacağımız için heyecanlanıyoruz.
Beyoğlu’ndayız. İstiklal Caddesi’nde ilerliyoruz. Çiçek Pasajının hemen yan sokağına, Balık Pazarı’na çeviriyoruz yönümüzü. Balık Pazarı’nın ilk dükkânlarından biri olan Üç Yıldız Şekerleme işte karşımızda. Durup bir bakıyoruz. Üç yıldızdan oluşan tabelası ve ahşap kapı döşemesiyle yıllara meydan okurcasına bizi karşılıyor.
Sahibi Feridun Bey, her zamanki saygısı ve güler yüzüyle karşılıyor bizi. Kapıdan giren her müşteriyi velinimet sayan, sadece ürün satmakla değil, insanın özüyle ilgilenen, günümüzde artık ender rastladığımız bir esnafla karşı karşıyayız. Saygıyla buyur ediyor bizi, hal hatır soruyor ve sohbete başlıyoruz. Buraya her yolumuz düştüğünde mutlaka uğrar, kendisiyle sohbet eder, kakaolu-sade helvamızı ve karışık akide şekerimizi alır, yüzümüzde bir tebessümle evimize döneriz. Bugün de niyetimiz bu; fakat sohbet biraz uzuyor. Çayları, ıhlamurları içtikçe konuşuyoruz, Taksim’in bozulan dokusunu, Beyoğlu’nun ‘Beyoğlu’ olduğu günleri, itinayla giyinmiş hanımefendileri, o eskinin fötr şapkalı, takım elbiseli İstanbul bey efendilerini. Bir de günümüzün yozlaşmış, kirli, kalabalık ve anlamsız kalabalıklarına bakıyoruz… Üzülmemek elde değil.
Üç Yıldız Hikayesi
Feridun Bey’in ailesi Rumeli’den İnebolu’ya, sonrasında da İstanbul’a gelmiş. Babası Ahmet Fikri Dörtler ’in dedesi de tatlıcıymış. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olan dükkân, Ahmet Bey ve 2 ortağıyla birlikte 1926’da açılmış. Ortaklardan biri Feridun Bey’in amcasıymış. 3 ortağı simgelesin diye Üç Yıldız ismini koymuşlar. Yıllar içinde ortaklık bozulmuş, Ahmet Fikri Dörtler tek sahibi olarak devam etmiş. Fakat yola çıktığı ortaklarını hiç unutmamış, dükkânın ismi Üç Yıldız olarak kalmış.
Feridun Dörtler dükkânın ikinci kuşak temsilcisi olarak oğlu Altuğ Dörtler ile birlikte işinin başında. Feridun Bey başlı başına bir tarih. 85 yaşında. Galatasaray Lisesi mezunu. 1 yaşından beri Cihangir’de babadan kalma bir evde yaşıyor. Bir dönem Galatasaray’da profesyonel futbol oynayan Feridun Dörtler, futbolu neden bıraktığını sorduğumuzda ‘gönül işinden’ diye cevap veriyor. Eşi hanımefendiyi o yıllarda tanımış. Evlenmek istediğinde ailesi futbol oynadığı için karşı çıkmış. Ve aşk galip gelmiş, futbolu bırakan Feridun Bey, ‘benim gönlüm için dünyanın en güzel kadınıydı’ dediği eşiyle evlenmiş. Eşini 2011 senesinde kaybetmiş. Anlatırken zaman zaman duruyor, gözleri doluyor. Eşine ve işine böylesine bağlı böylesi bir beyefendinin karşısında saygıdan ve hayranlıktan bizim de gözlerimiz doluyor. Zaten bu uzun sohbet esnasında defalarca duygulu anlar yaşıyor, karşılıklı gözyaşlarımızı siliyoruz.
Eski Beyoğlu
Bizi bu duyguların içine sürükleyen, eskiye ve güzele olan özlemimiz. Beyoğlu’ndaki esnafın birbirini ne denli sevdiğini, saydığını ve koruduğunu anlatıyor. O dönemler herkes birbirini tanırmış, o kadar çok pastane olduğu halde kimse kimsenin işini baltalamazmış. Şimdi çevrede bir-iki esnaftan başka kimsenin kimseyi tanımadığını söylüyor 84 senedir oturduğu apartmanda bile ancak 2 aileyle selamlaşıyorlarmış. Anlatırken duyduğu hüznü gözlerinden okuyoruz.
Sohbet ederken bir yandan dükkândaki ürünleri seyre dalıyoruz. Şık ambalajlar içinde çikolatinler, badem şekerleri, şık kaplar içinde akide şekerleri, helvalar, reçeller. Reçellerin tamamı ev yapımı. Mevsiminde halden alınan meyveler klasik usulde pişirilerek reçel haline getiriliyor. Hazır kavanozlar içinde alabileceğiniz gibi, açık kaplardan dilediğiniz kadar da alabilirsiniz. Eskiden müşteriler kendi kaplarını getirir içini reçelle doldururlarmış. Bu reçeller neredeyse 190 senelik bakır kaplarda (batyalar), bembeyaz örtülerle muhafaza ediliyor. Sohbet ederken bir müşteri, sabah kahvaltısı için birazcık reçel almaya geliyor. Feridun Bey az-çok demeden her ürünü itinayla hazırlıyor, paketliyor, müşterisine veriyor. Çilek reçelinin lezzetini müşterilerden duyduk, size aktarmazsak olmaz.
Sadece çilek reçeli mi? Tabi ki hayır. Gül, vişne, kayısı, ayva, portakal reçelleri de ustalarının imzalarını üzerinde taşıyan bakır kaplarda sizleri bekliyor. Üç Yıldız’ın vazgeçilmez tatlarından olan badem ezmesi %75 badem, %25 pudra şekerinden oluşuyor. Tamamen el ile yoğurulan badem ve Antep fıstık ezmesi özel kutularda satışa sunuluyor.
Beyaz Tatlı
Gözümüz tezgâhtaki reçel kaplarına kıyasla daha küçük bakır kaplara takılıyor. Bergamotlu beyaz tatlı yazan kapağı kaldırıyor ve meşhur Beyaz Tatlı ile tanışıyoruz. Kapağı açar açmaz bergamot ve vanilya kokularıyla sarhoş oluyoruz. Su, şeker, limon ve çeşitli aromalardan oluşan bu tatlı, çevire çevire yapıldığı için ‘çevirme’ olarak da anılıyor. İstanbul’un en eski tatlılarından biri olan Beyaz Tatlı, sıcak yaz günlerinde buz gibi suyun içine bir kaşıkla konulur, biraz suyu içerek biraz da kaşıkla yenilerek tüketilirmiş. Çok eskiden Boğaz’daki pastanelerde ‘denizaltı’ olarak satılan bu tatlı, Rumların evlerine her gelen misafire mutlaka ikram ettiği, Musevilerin dini bayramlarında yediği bir lezzet. Bir tatlı çeşidi bile içinde hoşgörüyü, birlik ve beraberliği olmayı barındırabiliyor. Bu dükkânda bugün bunu bir kez daha fark ediyoruz.
Tarihi bir şekerci
Tarihi dükkânın başka bir üretimi ise rengârenk akide şekerleri. Şekerler kavanozların içinde parlak ve renkli halleriyle sadece çocukları değil her yaştan insanı cezbedecek güzellikte. Tarçın, limon, kahve, gül, portakal, bergamot, karanfil ve çilekli şekerlerin içinden biz limon ekşili ve karanfilli olanı seçtik. Her ikisi de ağzımıza atar atmaz o müthiş aromalarıyla bizi mest etmeye yetti. Bu dükkânda alışverişin bir güzel tarafı da ürünlerin itinayla ambalaj edilmeleri. Çocukluğumuzun pastanelerindeki gelenek aynen devam ettiriliyor. Hele o renkli kâğıttan kurdeleler yok mu? Eve gelince paketleri açmaya kıyamadık. Bir diğer rengârenk çeşit ise üzeri toz şeker ile kaplanan meyve aromalı jöleler… Meyve aromalı şekerleri ve lokumları unutmak olur mu?
Dükkânda bir çanak içinde ikram edilen o muhteşem sakızlı lokumlar, tam olması gerektiği gibi. Diğer adıyla ‘pullu sakızlı’ lokum diye anılan bu lokum çeşidi turistlerin en çok rağbet ettiği ürünler arasında. Unutmamak gerekir ki, lokum bu toprakların en eski lezzetlerinden biri. Çikolatanın tarihi o kadar eski değil. Türk ismiyle anılan bir tatlı olma özelliğini taşıyan lokumun değerini en az turistler kadar bilip sahip çıkmak, kültürel vazifelerimizden biridir.
Feridun Bey’le konuştukça bir tarih kitabının sayfalarını aralıyor gibi hissediyoruz. Fotoğrafları ise tamamen hayal gücümüzden ibaret. O anlatıyor, biz hayal ediyoruz. Sohbet arasında dükkâna adres sormak, buğday satın almak için girenlere bile büyük özenle cevap veriyor; yardımcı oluyor. Böyle kıymetli yerlerin bilinmeyişine içten içe üzülüyoruz. O dükkâna girip buğday soran kişi ne büyük bir tarihle karşı karşıya olduğunun farkında mıydı acaba?
Eski Bayramlar
Üç Yıldız Şekerleme, genç Cumhuriyet’le birlikte büyümüş. O yıllara tanıklık etmiş. Söz o dönemdeki bayramlara geliyor. O yıllarda bayram öncesi dükkânın önünde kuyruk olduğunu anlatıyor Feridun Bey. Bayramda bile dükkânı açar, en itinalı kıyafetleriyle bayramlaşmaya gelen müşterilerini beklerlermiş. Günümüzde ise ne bayramlarda ne de diğer günlerde o yoğunluktan eser kalmadığını anlatıyor. Duyan, araştıran, okuyan ve bilerek gelen müşterilere çok kıymetli bir kaynak Feridun Bey. Anlatmaktan, paylaşmaktan ve ürünlerinden ikramda bulunmaktan büyük zevk aldığı belli. Hareketleri ve konuşması kadar kıyafeti de oldukça özenli. Tertemiz ve ütülü gömleği, boynunda atkısıyla 21 yaşından beri işinin başında. ‘Babama verdiğim sözü tuttum’ diyor gururla.
Kurulduğu günden bu yana aynı yerde hizmet veren Üç Yıldız Şekerlemenin başka şubesi yok. 1965 senesinde bir tadilat geçirmiş, onun dışında çivi çakılmamış. Zemininden kapısına, kavanozlarından helva tezgâhlarına ne varsa orijinal.
Roman Kahramanı Olmak
Zamana direnen bu güzel dükkânda, kendimizi roman kahramanı gibi hissediyoruz. Derken dükkâna Rum olduğunu konuştuğumuzda anladığımız bir kadın giriyor. Kiliseye törene gelmiş, eve dönüşte çocuklarına akide şekeri almak istemiş. Kapıdan Feridun Bey’e selam vererek, hal-hatır sorarak, neşeyle giriyor. Buradan alışveriş etmenin bir aile geleneği olduğunu söylüyor. Feridun Bey bizden müsaade isteyerek tezgâhın arkasına geçiyor, büyük kavanozların kapaklarını sakince açıp rengârenk akide şekerlerini özenle tartıyor, ambalajlıyor, müşterisine paketini uzatırken bir eliyle de şeker ikram ediyor. Müşteri afiyetle şekerini yiyor, paketini alıyor, ahşap köşeli, eski pirinç kelebek kanadı şeklindeki kapının kolunu açıyor ve Balık Pazarı’nın kalabalığında evine doğru yol alıyor.
Ve biz bir masalın başrolünde, bir masalın en heyecanlı yerindeymişiz gibi oturduğumuz yerden kalkıyoruz. Feridun Bey’in elini öpmek istiyoruz, izin vermiyor. Kucaklaşıyoruz..
Çok yaşayın Feridun Bey, çok yaşa Üç Yıldız…
Çok yaşayın Feridun Bey gibiler, nezaketi, ölçüyü ve çalışmayı sevenler…
Yazı ve Fotoğraflar: Gonca Sağlık